Siyasal iletişim, siyaset kadar eskidir; sistemin örgütlenmesi konusunda insanlar arasında varolan mübadeleyle birlikte doğmuştur. Latin ve Yunan belagatı, bunun en soylu ve hayranlık uyandıran biçimleri olmakla birlikte, bu iki sözcüğün, yani siyasal iletişim deyiminin ortaya çıkması için, çok yakın dönemlere değin beklemek gerekmiştir.
Önceleri, siyasal söylemlerin mübadelesine dayanan bu etkinliği belirtmek için çeşitli deyimler kullanılmışsa da; bunlar çoğu zaman pek olumlu olmamış, hatta 20. yüzyılın başından bu yana, nazizm ve komünizmin siyasal iletişimle propagandayı birbirine karıştırmasından beri, iyice eleştirel anlamlar taşımıştır. Siyasal söyleme ilişkin bu kuşkucu tavır, her halükârda çok eskilere dayanır, çünkü işin kendisi, her zaman soylu siyaset görevi olarak değerlendirilmiş ama bu işe paralel olan, hatta onun yerine geçen ya da bilfiil doğasını oluşturan söylem asla aynı statüde görülmemiş, aynı meşruluktan yararlanmamıştır. Sanki söylem, ya da daha sonraları siyasal iletişim, siyasetin alçalmış bir biçimiymiş gibi ele alınmıştır.
Eylemle sözün böyle birbirinden ayrılması ve birincisinin el üstünde tutulup ikincisinin de, tersine, kuşku uyandırması, uzun süredir siyasete damgasını vurmuş ve belki de, siyasal söylemin, siyasetin öbür yüzü olan yalanları, vaat ve ideolojileri anımsatmasından ötürü ortaya çıkmıştır... İşte bu hareketli tarih içinde, çağımız, siyaset dahilinde, gerek karşılıklı söylemler, gerek medyaların rolü, gerek, bugün olduğu gibi, kamuoyunun rolü düzeyinde iletişime belli bir değer vererek, önemli bir değişim gerçekleştirmiştir.
İletişimin, özellikle de siyasal iletişimin ortaya çıkmasıyla yüklenmiş olduğu bu değer, eşitlikçi genel oy hakkı, medyaların ve kamuoyu araştırmalarının egemenliğiyle belirlenen toplum ve kitle demokrasisiyle zamandaştır. Sezgisel olarak, siyasal iletişim, farklı aktörler tarafından dile getirilen ve medyalar tarafından aktarılan siyasal söylemlerin üretimi ve mübadelesine ilişkin olan her şeyi akla getirmektedir. Ama sahip olduğu yerin tartışılmazlığına karşın, siyasal iletişim, bugün hâlâ daha iyi bir şöhret edinebilmiş değildir. Kitle demokrasisi, genel oy hakkı, kamuoyu araştırmaları hatta televizyon, sonuç olarak kendilerini ne denli kabul ettirmişlerse, siyasal iletişim de o denli çekince konusu olmayı sürdürmüş, modern siyasette eleştirilen ne varsa, hepsini kendinde topladığından “adı çıkmıştır”.
Bu çalışmanın yapılmasına neden olan da, böylesi bir kuşkuculuğu haklı çıkaracak ya da tersine çürütecek şeylerin neler olduğunun araştırılmasına ilişkin olarak duyulan arzudur. Bir kördüğüm noktası ve herkesin söz birliğiyle reddettiği bir şey olanbu siyasal iletişim belki de önemli bir sorunu ifşa eder niteliktedir.
Modern biçimiyle siyasal iletişimin ortaya çıkışını ayrıntılı bir biçimde inceleyebilmek için yerimiz yeterli değil, ayrıca, bu konudaki söz dağarcığı ve araştırma alanı 1957’de Amerika’da yapıldığı biçimde belirlenmiş olduğundan ötürü pek yenidir. Bu alanın tanımının, geçen yıllar içinde giderek genişletilmesi de, demokrasi tarihinin bu yeni olayının analizinde ne denli gerçek zorluklarla karşılaşıldığına işaret etmektedir.
1. TANIM
Başlangıçta, siyasal iletişim, hükümetin, seçmen kitlesiyle arasında kurduğu iletişim (bugün hükümet iletişimi denilen) anlamını taşıyordu; sonraları, özellikle de seçim kampanyaları sırasında, iktidardaki siyaset adamlarıyla muhalefetteki siyasetçiler arasındaki söylem mübadelesi anlamını taşıdı. Giderek, bu alan genişledi ve kamuoyunun oluşturulmasında medyaların rolünü, sonra da, kamuoyu araştırmalarının siyasal yaşam üzerindeki etkilerini, özellikle de kamuoyunun ilgi alanlarıyla siyaset adamlarının davranışları arasındaki ayrılıkları inceleme kapsamına aldı. Bugün, siyasal iletişim, iletişimin siyasal yaşamdaki rolününün, geniş anlamda, yani hem medyaları hem kamuoyu yoklamalarını, hem siyasal pazarlama, hem de reklamcılığı (özellikle de seçim kampanyaları sırasında) dikkate alacak biçimde incelenmesini kapsamaktadır. Bu geniş tanım, giderek artan sayıda siyasal aktörler arasındaki siyasal söylem mübadelesi sürecini vurgulamaktadır. Bu vurgu, modern siyasetin esasının giderek -medyaların ve kamuoyu yoklamalarının rolü dolayımında- siyasal iletişim çevresinde örgütleneceği fikrini de açıkça olmasa bile, içermektedir.
Yani bir anlamda, siyasal iletişim, konusu siyaset olan her tür iletişime işaret etmektedir!.. Bu tanım biraz fazla geniş olmakla birlikte, çağımızın modern siyasetinin iki önemli niteliğini birden dikkate alma avantajına sahiptir: Bunlar, siyaset alanına giren sorunların ve aktörlerin sayısının artmasıyla birlikte siyaset sahasının genişlemesi ve medyalar ile -nabız yoklamaları dolayımında- kamuoyunun ağırlığının artması sayesinde iletişime tahsis edilen alanın büyümesidir.
Öte yandan, siyasal iletişim karşısında duyulan kuşkunun nedeni de, iletişimin siyaset üzerindeki acımasız zorbalığı ve siyasetin bir gösteriye dönüşmesi duygusunu vermelerinden ötürü yine bu iki niteliktir. Siyasal iletişim, bir anlamda, bir kaydırma işlemidir: Medyalar ve kamuoyu araştırmaları çevresinde oluşan tereddüt bugün yok olmuşsa da, siyasal iletişim alanında aynı tereddütler hâlâ mevcuttur. Bu tereddütler, kamunun nazik, üzerinde oynanabilecek ve kolayca etkide kalabilen bir şey olduğuna ilişkin, yarım yüzyıl öncesinden kalma olup, olguların sürekli çürüttüğü, ama hâlâ direnen gizli varsayıma dayanmaktadır.
Çalışmamız, bizce modern siyasal iletişimin özelliğinin anlaşılmasını engelleyen bu geniş tanımın karşısında yer alacaktır. Ayrıca, siyasal iletişimi, siyasetin karikatürü ve biçimin içerik üzerindeki egemenliği olarak algılanan iletişimin zaferi olarak gören, hâlâ oldukça egemen söylemi de karşısına alacaktır.
Bizim varsayımımız bunun tam tersidir. Siyasal iletişim, siyaset alanında, tıpkı, medyaların haberleşme ve nabız yoklamalarının kamuoyu alanında gerçekleştirmiş olduğu gibi önemli bir değişimdir. Siyasal iletişim, siyasal alanda iletişimin önemine, çatışmanın ortadan kalkması anlamında değil, tersine, siyasete özgü bir nitelik olan çatışmanın, günümüz demokrasilerinde iletişimsel bir biçimde, yani sonuçta, "öbürü"nün kabul ederek gerçekleştiğine işaret etmektedir.
En basit ifadeyle, siyasal iletişimin, önemli bir olgu olarak ortaya çıkışı, iki yüzyıl önce başlayan ve 18. yüzyılın demokrasi idealini, farklı tarafların meşru bir statüye sahip olduğu genişletilmiş bir kamu alanına aktarılmasını sağlayan demokratikleşme ve iletişim süreçlerinin tamamlanmasıdır. Çünkü iki yüzyıldır, temel sorun, demokrasi modelini yalnızca kabul ettirmek değil, aynı zamanda bu modeli, düşünülmüş olduğu toplumdan tamamen farklı bir topluma uyarlamak olmuştur. Oy kullanma ve söz hakkına bağlı olmakla birlikte bu model, ilk önce, eşitliksiz ve az nüfuslu olan yani 20. yüzyılda biçimlenen büyük kalabalıkların, medyaların ve giderek, özerk bir güç haline gelen kamuoyunun nüfuzu altındaki kitle toplumundan çok farklı bir toplumda düşünülmüştür.
Bu nedenle, siyasal iletişim, siyasetin bozulmasının tam tersi bir olgu olarak, bizim geniş kamu alanımızın işleyiş koşulu olarak görülmelidir. Enformasyon, siyaset ve iletişim arasındaki etkileşimi sağlamakla, siyasal iletişim, kitle demokrasisinin işleyişine ilişkin analizin temel bir kavramı olarak görülmektedir. Siyaseti ortadan kaldırmak ya da onu iletişimin kuyruğuna takmak gibi sonuçlar doğurmaz, tersine, siyaseti, kitle demokrasisi bağlamında mümkün kılar.
Siyasal iletişimi, “Siyaset üzerine kamu önünde fikir belirtmeleri meşru olan üç aktörün, yani politikacıların, gazetecilerin ve nabız yoklamaları aracılığıyla kamuoyunun çelişkili söylemlerinin mübadele edildiği alan” olarak tanımlıyoruz.
Siyasal iletişim, siyasete ilişkin olan ve durumun siyasal yorumunun denetimini elinde bulundurmayı hedefleyen söylemlerin bir çatışma alanıdır. Bu tanım, ne aynı statüye ne de aynı meşruluk derecesine sahip olan, ama kamu alanındaki karşılıklı konumlarından ötürü, gerçekte, kitle demokrasisinin çalışma koşulunu oluşturan aktörlerin söylemleri arasındaki etkileşim fikri üzerinde ısrarla durmaktadır. Kesintisiz bir süreç olduğundan, siyasal iletişim, anlık siyasal sorunlarla beslenmekte, ama demokratik siyasal sistemde bir siyasal iletişim alanını kapatıp, bir diğerini açan seçimler aracılığıyla, düzenli bir biçimde de kapanmaktadır.
Bu tanımın beş avantajı vardır:
I. Öncelikle, geleneksel bakış açısını genişletir. Araştırmaların çoğu, medyaların ya da kamuoyu yoklamalarının veya politikacıların etkisini, kimi zaman ikişer ikişer kurulan ilişkileri inceler, ama üçlü ilişkiler üzerinde pek az dururlar. Burada, tersine, siyaset adamlarının, kamuoyu yoklamalarının ve medyaların söylemlerinin eş zamanlı olarak akışının oluşturduğu etkileşim, işin en başından tanımın nesnesi olur çıkar. Bu üç söylem, gerçekte, hem birbirlerini yanıtladıkları ölçüde, hem de, demokrasinin üç meşruluk alanını yani siyaset, enformasyon ve iletişimi temsil ettikleri ölçüde, bir sistem oluşturmaktadır. Siyasal iletişimi oluşturan, işte bu üç meşruluğun etkileşimidir. Siyasal iletişim, çelişkili görüşlerin bir “iletişim” alanı olmaktan ziyade, bir “çatışma” alanı olarak tanımlanır. İşte bu nedenle, siyasal iletişim, ancak belirli sayıda aktörü, yalnızca söz hakkı meşru olan aktörleri kapsar ve bir karşılıklı etkileşim mantığıyla aynı öze sahiptir. Yine aynı nedenle, demokrasi açısından çok önemli olan, ama yalnızca dar anlamıyla siyasal aktörlerin söylemini biraraya getiren siyasal tartışmadan farklıdır. Ayrıca, siyasal iletişim fikri, birçok meşruluğun birbiriyle çatışması ve seçim ufkunun temsil ettiği yaptırım (söylemler kendilerini buna göre düzenler) düşüncesini de içerir.
II. Bu tanımın ikinci avantajı, siyasal iletişimin özgünlüğünün altını çizmesidir. Özgün olan bu yön ise, kitle demokrasisinin hem çelişkili, hem de birbirini tamamlayan üç boyutunun, siyaset, haberleşme ve iletişimi çekip çevirmektir.
Kitle iletişimi, gerçekten de, bu üç özellikten ayrı düşünülemez: Bunlar, siyasetin ağırlığının, siyasal alanda ele alınan sorunların ve eşitlikçi genel oy hakkının verilmesiyle konuyla doğrudan ilişkili olan aktörlerin çoğalmasından dolayı, artması; en geniş toplulukların bilgilendirilmesi için kitle iletişim araçlarının (medyaların), özellikle de radyo ve televizyonun varlığı; kamuoyunun, hem talepleri, hem de politikacıların eylemleri karşısındaki tepkileri bağlamında, içinde bulunduğu durumun bilinmesine duyulan ihtiyaçtır. Siyasal iletişimin özgünlüğü, kitle iletişimini oluşturan ve birbirleriyle çelişkili bu meşrulukların kendilerini ifade ettikleri birbirleriyle boy ölçüştükleri mekan olmasında yatar. Bu anlamda, hem işlevsellik, hem de kuram açısından siyasal iletişim yeni bir gerçekliktir.
Siyasal iletişimi oluşturan üç meşruluk aynı anda ortaya çıkmadı. Önce, siyaset ve haberleşme, 18. yüzyılla birlikte gelişti, çünkü genel oy hakkı mücadelesi, söz ve basın özgürlüğü mücadelesiyle birbirinden ayrılamazdı. Buna karşılık, kamuoyu ve iletişim çok daha yeni olgulardır.
İletişimle kamuoyunu birbiriyle ilişkilendirmenin nedeninin ne olduğu düşünülebilir. Öncelikle, kamuoyu dikkate alınmaksızın kitle demokrasisi olmaz; kamuoyu ise, hem oluşumu, hem de kendini ifade edişi açısından, bir iletişim sürecinden ayrı tutulamaz. Gerçekten de, kamuoyu kendiliğinden mevcut değildir; belli temaların toplumsal ve siyasal alanda ortaya çıkma ya da çıkmamasına ve bir siyasal ilgi konusu oluşturma biçimine bağlı olan sürekli bir kurma/yıkma sürecinin bir sonucudur. Bu nedenle de, bir anlamda kendisini oluşturan bir toplumsal etkileşimden ayrı tutulamaz. Ama, öte yandan, kamuoyu, ancak kendi sözcüsü olan ve kamu alanında reklamını yapan, olmazsa kendisinin de olamayacağı iletişim ve kamuoyu araştırmaları aracılığıyla var olur ve bir anlam taşır. Tarihsel olarak, en yeni olan, kamuoyu ve iletişim mantığıdır, ama bugün bu üç özellik bir bütün oluşturur.
Seçime bağlı olan siyasetin meşruluğuyla demokratik sistem açısından olmazsa olmaz bir değere bağlı olan heberleşmenin meşruluğu arasındaki fark, herkesin malûmudur. Buna karşılık çoğu kişi zaman zaman haberleşmeyle iletişimi neredeyse eşanlamlı olarak gördüğünden ötürü medyalarla, kamuoyu araştırmaları arasındaki meşruluk farkı belli bir incelik gerektirmektedir.
Medya enformasyonunun meşruluğu, haberleşme ve eleştiri haklarına dayanır; bu hak ise, iletişim tekniklerinden -bu teknikler, giderek, gazeteden radyoya, sonra da televizyona doğru çok geniş bir alana yayılmış olsalar da- bağımsızdır. Ama iletişim teknikleri sadece bir araçtır, gerçi, “enformasyon”un aktarımını sağladıklarından ötürü kuşkusuz temel bir araçtır ama demokrasi kuramı açısından ikincil bir konumdadır; çünkü bugün birçok ülkede en ufak bir haberleşme özgürlüğü bulunmamakla birlikte, gazete, radyo ve televizyon vardır! Kuramsal açıdan enformasyon hakkı bugün iletişim kendisine, Amerikan ya da Fransız demokrasilerinin kurucularının düşünebildikleriyle karşılaştırılamayacak kadar büyük bir yankı imkanı verse de ilk sırada yer alır.
Buna karşılık, kamuoyu açısından, iletişim temel bir değer taşır çünkü hem “mevcudiyeti” hem de kendini tanıtması için gerekli olan iletişimdir. İşte bundan dolayı, siyasal iletişim, herbiri demokratik meşruluğun bir bölümünü oluşturan bu üç mantığın birarada yer almasını sağlar.
Aydınlar siyasal iletişime katılabilirler, çünkü onlar bir bilgi mantığından hareketle siyaset hakkında alenen fikirlerini ifade etme otoritesine sahiptirler. Bu terimi doğuran Dreyfüs olayından beri aydınların müdahalesinin uzun bir geleneği vardır. Ancak burada onlar açıkça belirtilmeyecekler, çünkü siyasal iletişime müdahale edebildikleri istisnai -özellikle buhran- dönemleri hariç, onların doğal ifade alanları, siyasal iletişim değil, kamusal alandır. Buna mukabil, devletin işleyişinde, idari cihazda ve dolayısıyla siyasette belirleyici bir rol oynayan uzmanlar teknisyen ve teknokratlar siyasal iletişime açık biçimde katılmazlar. Müdahaleleri siyasal olmadığı için değil, fakat siyasal konular hakkındaki fikirlerini istedikleri zaman ve istedikleri gibi ifade etme egilimleri olmadığı içindir bu. Bu “sessiz yardımcı” konumu, onların siyasal iletişim ve daha geniş olarak kamusal alan içindeki nüfuz ve rollerinin ortaya koyduğu gerçek sorunu basitleştirmez. Çünkü onlar kararlar, hesaplar ve yarı açık raporlar vasıtasıyla siyasal aktörlerin söylemini doğrudan etkilerler. Ancak konumları alenen ve özgür biçimde düşüncelerini ifade etmelerini yasaklar.
Siyasetin bütün alanları hakkındaki fikirlerini ifade etmelerine izin verilmiş üç aktörün söylemlerinin karşılıklı ilişkisiyle sınırlanmış olarak yapılan siyasal iletişimin bu kısıtlı tanımı, demokraside, hatta ondan daha geniş olan kamusal alanda görülen bir başka temel karşılıklı ilişki alanını kavrama imkanını verir. Kamusal alan demokrasinin varlığı ile aynı öze sahiptir. Örgütlenme ilkesi ifade özgürlüğüne bağlıdır ve siyasal temaları içerdiği gibi başkalarını da içerir çünkü her şeyden önce kamuyu ilgilendiren her şeyin mübadele ve ifade alanıdır. “Halka ifşa etme” formülü, kamusal alana gönderme yapmaya eşlik eden ciddi anlamıyla reklam boyutunu çok iyi açıklamaktadır. Kamusal alana iletilmesi istenenler ifşa edilir ve kamusal alanı hakkıyla karakterize eden budur: Açıkça konuşulmasına izin verilmiş dolayısıyla onların söylemlerine bir tür reklam ve aracılık sağlayan her şeyin ifade edilmesine açık bir alan. Öte yandan kitle demokrasisiyle ilişkili zorunluluklar siyasal iletişimi çok daha kısıtlı bir alanla belirlemeye mecbur eder. Kamusal alan çok daha geniştir ve ilke olarak kendisini alenen ifade etme hakkına sahip sayan herkese açıktır ve dolayısıyla siyasal iletişim sahasını geniş ölçüde aşar. Seçim yoluyla müeyyideye uğramaz.
Uzman teknisyen ve teknokratlar, uzmanlıkları teknisyenlerden çok daha geniş olan aydınlar gibi kendi düşüncelerini kamusal alanda açıklarlar. Gerçekte, herkes kamusal alana katılmıyorsa da orada şu veya bu tarzda, kısmen veya bütünüyle fikrini açıklayanlar hayli çok sayıdadır. Dolayısıyla siyasal iletişim ve kamusal alan bir kaplama ile örtülmüş değildir. Siyasal iletişim kamusal alandan daha sınırlı ve daha zorlayıcıdır. Siyasal tartışmaların öncelikle politikacılar arasındaki karşılıklı ilişkilerle ilgili olmasına karşılık, siyasal iletişim nabız yoklamaları aracılığıyla politikacılar, gazeteciler ve kamuoyu arasındaki karşılıklı ilişkileri hedefler ve her ikisinden de geniş olan kamusal alan, açıkça ifade edilen tüm söylemleri içine alır, kabul eder.
III. Bu tanımın üçüncü avantajı anın, tüm siyasal söylemlerinin, siyasal iletişimde yer almadığını düşündürmesidir. Orada sadece tartışma ve çatışmalara konu edilenler temsil edilir. Siyasal iletişim, anın çatışmalı siyasetlerinin çarpıştığı bir alandır ve bu söz konusu siyasal iletişimin muhtevasının zamanla değiştiği anlamına gelir. Herkes işsizlik, eğitim, göç, çevre, ulusal bağımsızlık, bölgecilik gibi temaların nasıl yıllar boyunca aynı çatışmalı yeri işgal etmediğini görür. Karşılıklı ilişkilere konu olan şeylerin çelişkili içeriğinin iki anlamı vardır. İlerici, muhafazakar, sağ, sol siyasal konumların klasik anlamında... ama aynı zamanda da siyasal gerçekliğin farklı bir yorumunu söylemlerinin meşruiyeti ve gerçeklikteki konumları vasıtasıyla ifade eden sondaj enstitüleri, gazeteciler ve politikacılar anlamında.
IV. Dördüncü avantaj, iletişime nazaran siyasete yeniden değer kazandırması veya daha ziyade günümüzde ikisinin tüm köklü farklılıklarını korumalarına mukabil özsel olarak birbirlerine bağlı olduklarını göstermesidir. iletişim siyaseti “kendine mal etmiş sindirmiş”değildir, çünkü bugün siyaset daha ziyade iletişimsel bir tarzda temsil edilmektedir.
Niçin iletişim yarım yüzyılda temel sorunlardan biri haline geldi? Çünkü bu genel oyun ve hayat düzeyi yükselişinin, gitgide daha çok sayıda yurttaşın özlemlerini hesaba katmayı mecbur etmesi anlamında demokratikleşmenin bir sonucudur. Dolayısıyla artık “dikiz aynası” olmaksızın, yani kamuoyunun ne istediğini bilmeden hükümet etmek mümkün değildir. Nabız yoklamaları da kamuoyunun dikiz aynalarıdır. Dolayısıyla iletişim, kitle demokrasisinin işleyişinde vazgeçilmezdir. Medyalar aracılığıyla siyasal iktidardan “aşağıya” seçmenlere doğru ve nabız yoklamaları aracılığıyla kamuoyundan “yukarıya” politikacılara doğru olan işleyiş anlamında.
Dolayısıyla iletişime tahsis edilen hayli büyük alanın iki farklı nedeni vardır. Bir yandan, demokratik modele ve kitle toplumlarının işleyiş ihtiyaçlarına bağlı olarak medyaların artışı, öte yandan da nabız yoklamaları aracılığıyla kamuoyuyla bir iletişimin ortaya çıkışı.
Öte yandan iki farklı anlamının birbirinden ayrışmasıyla sonuçlanan iletişimin artışı, kitle demokrasisinin ve siyasal iletişimin işleyişini sağlamak için kaçınılmazdır. Bir yanda temel olarak basının haber mantığı, öte yandan da nabız yoklamaları ve kamuoyu ile ilişkili iletişim mantığı vardır. Ortak gövde malumdur, ama farklılıklar, kitle demokrasisinin gelişmesi ölçüsünde gitgide büyümektedir.
V. Nihayet, bu tanım, kamunun bu karşılıklı etkileşimden yoksun olmadığını gösterme avantajına sahiptir. Siyasal iletişim sadece, “siyasal ve medyatik sınıfın” söylemlerinin karşılıklı ilişkisi değildir. Orada ayrıca nabız yoklamaları aracılığıyla kamuoyunun gerçek varlığını da buluruz. Kamuoyu böylelikle, sadece söylemler onun önünde mübadele edildiği için değil, aynı zamanda nabız yoklamaları değişik aktörlere bilgi unsurları sağladığı ve kısmen söylemlerini değiştirdiği için bir taraf olarak yer alır siyasal iletişimde. Şüphesiz, kamu ve seçmen kitlesi kamuoyu ile eşdeğer değildir ve herkes gerek pratik gerek teorik bakış açısından ikisi arasındaki farklılığı gözetir, ama bununla birlikte demokratik gelenekte kamuoyu seçmen kitlesinin yetkin olmayan ve süreksiz bir görünümü olarak kabul edilir. Özellikle genel olarak seçmen tavırlarının ve söylemlerin şifresini çözmenin bilindiği siyasal alan söz konusu olduğunda böyledir bu. Kamuoyunun demokrasi teorisindeki bu konumu, nabız yoklamalarının başarısını açıklar. Çünkü nabız yoklamaları, böylece seçmen kitlesinin ve kamuoyunun “kısmi” sözcüsü olarak kamuoyuna bir ses temin etmiş oldular.
Nabız yoklamaları kamuoyunun temsil edenidir ve kamuoyu da seçmen kitlesinin kısmen temsil edenidir. Bu ikili hipotez, bizim bireysel tercihi merkez alan siyasal felsefemize kamunun görüşünü hesaba katma imkanını verir.
Bunu söylemekle, kamuoyu, nabız yoklamalarına indirgenmiş olmaz. Nabız yoklamalarının temsil edici olmayan özelliğini eleştiren ve özellikle kamuoyunun var olduğunu öne sürüp, onun nabız yoklamalarıyla uygunluk imkanını tartışma konusu haline getirmeyi hedefleyen uzun bir gelenek vardır. Öte yandan, uygulama planında tıpkı fikir hareketleri ve toplumsal hareketler gibi nabız yoklamalarında geçmeyen çok sayıda kamusal dışavurum, ifade de vardır.
Ben kendim, nabız yoklamaları aracılığıyla, halkın kafasını kurcalayan şeylere en iyi bir görülebilirlik verildiğini bilerek; şu otuz yılda nabız yoklamalarının olağanüstü gelişmesi yoluyla benimsenen büyük değişimlerin birini burada kabul etmek için, kamuoyu ile nabız yoklamaları arasında bir öz farklılığını sürdürmenin tüm teorik ihtiyaçlarını bir başka metinde yeteri kadar gösteriyorum. Nabız yoklamalarının bu aracılığı, seçmenlerin tutumu ve kamuoyunun durumu üzerinde yanılgılara yol açmaz değildir; ama bununla birlikte “demokrasi unsurlarının normal halinde” kamuoyunun az veya çok temsil edicisi olan nabız yoklamaları, seçmen beklentilerinin büyük ölçüde temsilcisidir.
Siyasal iletişim, başka bir anlamda kamusal bir özelliğe sahiptir: Tartışmaları düzenli olarak çözüme bağlayan oy’un aracılığı yoluyla halk önünde cereyan eder. Siyasal iletişimin görülebilir boyutu, seçmenin açıkça karar verdiği siyasal sistemimizin temel bir ilkesini oluşturur.
Böylelikle siyasal iletişim, tıpkı üzerinde kanıtlamaların, fikirlerin, tutkuların alınıp verildiği bir sahne gibi görünür ve seçmenler bunlardan hareketle kendi tercihlerini yaparlar. Siyasal iletişim, eşanlı olarak, seçimlerin düzenli biçimde zaferi birilerine verdiği, öte yandan birilerini, müteakip siyasal iletişimin kurucusu yaptığı başka tartışmaları hemen açan bir düzenleyici kertedir. Nihayet o, bu söylem mübadeleleri alanının işleyişini mümkün kılan kesin kuralların bir birliğidir. En son olarak, o, tıpkı demokrasi gibi “nötr” bir aygıttır, yani bir usuller toplamıdır. Ama -gerçekte temel bir rolde olan- bu usuller olmaksızın, medyalar ve kamuoyu tarafından belirlenen bir kitle toplumundaki demokrasinin icrası artık mümkün değildir.
2. ÖZELLİKLER
Siyasal iletişim, siyasetin karakteristik politik söylemlerinin karşı karşıya gelmesine imkan veren çağdaş siyasal alanın vazgeçilmez bir sürecidir: Politikacılar için ideoloji ve eylemin, gazeteciler için haberin, nabız yoklamaları ve kamuoyu için iletişimin süreci. Bu üç söylem sürekli bir gerilimde olurlar. Çünkü her biri demokratik siyasal meşruiyetin bir kısmını elde tutmakta ve dolayısıyla ötekilerini dıştalayarak anın siyasal gerçekliğini, yorumlama iddiasında bulunabilir. Bu üç söylemin her birinin uzlaşmazlık özelliği, onların iletişimle siyasetle ve meşruiyetle aynı ilişkide olmamaları olgusunun sonucudur.
Politikacılar için meşruiyet seçimin sonucudur. -Sürekli olarak programların altüst edicisi olan olaylara ilişkin- kimi güvensizlikleri ve gerçekliğin düzenleyicisi ideolojileri tercih edişleri ile beraber, siyasette onların varlık nedenidir. İletişim, her şeyden önce -politikacı, gazeteci veya seçmen- ötekileri yanına çekmek için bir ikna stratejisi içine sindirilmişir.
Buna mukabil gazeteciler için meşruiyet, konumu gerçekten hassas olan haberleşmeyle bağlantılıdır. Bu meşruiyet hassastır, çünkü söz konusu olan, bir tür eleştirinin ifa edilmesine, olayların anlatımının yapılmasına izin veren şüphesiz temel ama kaale alınmayabilir olan bir değerdir. Gazeteciler, kendilerinin yapma iktidarına asla sahip olmadıkları politik olayları gözler ve anlatırlar. Politikacılarla “ yüzyüze”dirler.
Nabız yoklamaları için, kamuoyunun “tanıtanları” için meşruiyet, bilimsel ve teknik düzenektir. Hedef, nabız yoklamalarınca inşa edilen bir yapıntının aracılığından başka objektif bir varlığı olmayan bir gerçekliği en iyi biçimde yansıtmaktır. Seçmen kitlesinin tavır alışlarına ilişkin olarak kimi zaman getirdikleri öngörüler yüzünden siyaset onların birincil başarı kaynağıdır.
Siyasal iletişim bir başka temel özelliğe de sahipir. O kapalı bir alan olmayıp tersine aktörlerin her biri sürekli olarak iki düzeye de konuşmaları anlamında topluma açık bir alandır.
Bir yandan kendi emsaliyle konuşur gibi siyasal iletişimdeki partnerleri için konuşulur, öte yandan da kamuoyu için. Bu ikili konuşma düzeyi, bir sağırlar diyalogundan kaçınmak için iletişimsel bir ihtiyaçtır. Çünkü ne biri ne de ötekiler aynı şeyle ilgilenmezler. Medyalar her şeyden önce olaya, politikacılar eyleme duyarlıdır. Kamuoyu ise ne medyaların ne de siyasal eylemin ritmine uymayan meşguliyet ve temaların önem sıralamasına duyarlıdır. Zaman skalasında ve meşguliyetlerdeki bu farklılıklar, her birinin iş sıralamasında kaymalara yol açar. Eğer her aktör aynı anda hem partneriyle hem de kamuoyuyla konuşmaz ise yıkıcı sonuçlar ortaya çıkabilecektir. İşte bu anlamdadır ki siyasal iletişim, sadece söylemlerin alınıp verildiği bir alan değildir; farklı kaygıların ve yüzleşme mantığının da bir alanıdır ve böyle olabildiği oranda vardır.
Ancak, bununla birlikte aktörlerin her biri kamuoyuna müracaat ettiğinde, kamuoyu bunların hepsi için aynı anlamda değildir. Politikacılar için özellikle seçim evresinde kamuoyu sonucun ne olabileceğini “önceden”bilmek amacıyla daha ziyade nabız yoklamalarına indirgenir. Buna karşılık gazeteciler için kamuoyu bir gerçeklikten ziyade bir kavramdır, politikacılarla diyaloga girmek veya onlara muhalefet etmek için kendisine müracaat ettikleri ve dayandıkları bir tür görünmez partnerdir. Nabız yoklama enstitüleri için ise kamuoyu, demokrasilerimizde hayli önemli bir rol oynayan bir yapıntıdan başka bir varlığı olmayıp, başlı başına bir varoluşa sahip bulunmayan bir gerçekliğin mümkün en sadık fotoğrafıdır.
Gerçekte, kamuoyu her bir aktör için ne aynı konumda ne aynı roldedir. Ve bizim genişleyen kamusal alanımızda siyasal iletişimin, rolün yararlılığının büyük kısmını kendinde barındıran bu ikili değişim -iki müracaat düzeyinin birlikte var olması ve kamuoyunun farklı kavranılışlarına referans olma- muhtemelen işte budur.
ROL VE FONKSİYONLAR
Siyasal iletişimin temel rolü, politik mücadelenin konusu olan her çeşit temayı bünyesine katarak politik tartışmanın kendi içine kapanmasını önlemek ve bu sürekli seçme, kademelendirme ve eleme sürecini kolaylaştırarak siyasal sisteme esneklik getirmektir. Siyasal iletişime giren ve çıkan temaların bu gidiş gelişi, akılcılıktan yoksun ve kaçınılmaz olarak keyfi biçimde yapılırsa (da) gerçekte günbe gün değişen güç ilişkilerine bağlıdır. Eğer tüm politikacıların hayali, siyasal iletişimi bilinen temalar üzerinde sıkıca kapamak ve başka temalara açılmasını önlemek ise, siyasal iletişimin rolü de tam tersine politika çevresini toplumun kalanından koparma tehlikesini taşıyan bu kapanmayı önlemektir... Siyasal iletişim, örneğin kaçınılmaz olarak iki seçim arasında ortaya çıkan ve kimi çatışmaların verdiği fırsata yönetenlerin temsil yeteneğini, otoritesini ve kimi zaman da meşruiyetini sorgulama gereğini duyurtabilen toplumsal hareketlerin söylediklerinin dikkate alınmasını sağlar. Siyasal iletişim demokratik politik sistemin başlıca çelişkisine -yeni sorunlara açık bir sistem alternatifi kurmak ve kamusal olan her şeyin sürekli tartışma konusu olmasını önlemek isteyen bir kapalı sistem arasındaki çelişkiye-nezaret etmeye yarar.
Bu açıklık ve kapalılık çifte fonksiyonuna nezaret etmek için siyasal iletişim üç fonksiyon sağlar. İlkin, ortaya çıkan yeni sorunların, politikacıların ve bu konuda başlıca rol oynayan medyaların tanımlanmasına katkıda bulunur. Daha sonra, bir tür meşruiyet sağlayarak onların güncel politik tartışmanın içine dahil edilmesini teşvik eder. Burada nabız yoklamaları ve politikacılar hassas rol oynarlar. Son olarak da, artık çatışma konusu olmayan veya üzerinde geçici bir mutabakat oluşmuş olan temaların gündemden dışarlanmasını kolaylaştırır. Burada ayrıca kamusal alanla ilgili tartışma temalarını düzenleyen medyaların da rolü yer yer önemlidir.
Bu üç fonksiyon ayrıca hiç kimsenin egemenliğinde olmaksızın eşanlı biçimde sağlanır. Sözkonusu üç fonksiyonu sağlamak siyasal iletişimin özgüllüğü ve kuvvetidir. O demokrasinin bir tür “ciğeri”dir. Bununla birlikte bu temel rol, siyasette normal durumların görece ender olduğu tarihsel bağlamlara göre değişkendir. En karakteristik üç durumun her birinde üç söylem mantığından biri daha tercihli bir yer tutar.
Seçim döneminde, nabız yoklamaları dikkate değer bir rol oynar. Çünkü herkes, sonucun ne olabileceğini önceden bilmeyi dener. Şimdilik nabız yoklamaları, böyle bir kestirime izin veren yegane araçtır. Her kampanyada bu nabız yoklamalarının önem ve önceliğinin gitgide daha arttığını, daha fazla talep edildiğini ve medyalarda yayımlandığını tespit etmekteyiz. Nabız yoklamaları neredeyse kampanyaların not defteri haline gelmeye doğru yönelmekte, politikacıların sondajların basit yorumundan kaynaklanan bir analiz mantığının dışında bir mantık ihtiyacını muhafaza etmeleri güçleşmektedir. Aslında ödül kamuoyu planında değil seçmen planında ise de, seçim dönemlerinde siyasal iletişim her halde daha fazla nabız yoklamaları tarafından belirlenmektedir.
İki seçim arası normal durumda siyasal iletişim, özellikle politik çevrelerce görülmeyen sorun ve olayları öne çıkararak en iyi rolünü yerine getiren medyalar tarafından hareketlendirilir. Bunlar, kaçınılmaz olarak kendi içine kapanan seçilmiş politik sınıfı topluma bağlayan bir tür göbek bağı olarak bir “demokratik uyarı” fonksiyonunu sağlarlar. Şüphesiz politikacılar seçim çevreleriyle sürekli ilişkide olan seçilmiş kişilerdir ama siyaset oyunu ve iktidar icraatı çoğunlukla iki seçim arasında kendi kurallarını empoze eder. Medyalar, haber, bilgi vererek, doğal olarak kendi içine kapanmaya eğilimli siyasal iletişimin yenilenmesinin ve canlı tutulmasının gerçekte başlıca etkenidirler.
Dış ve iç siyasal kriz durumunda, siyasal iletişimin dengesi yine farklıdır; politikacıların önceliği ağır basar. Durumun acilliği, alınacak kararların ve eylemin önemi politikacıyı siyasal iletişimin merkezine koyar. Olayların ritmi ve beklenmedik özellikleri geçici olarak kamuoyunun rolünü ve nabız yoklamalarına gösterilen ilgiyi azaltır. Çünkü böylesi durumlarda aktörlerin sorumluluğu nadiren kamuoyunun işleyişine göre harekete geçer. Eğer böyle durumlarda politikacılar bu siyasal iletişim egemenliğini güvence altına almazlarsa, buhran durumunda sık sık görüldüğü üzre medyaların bunu yapma tehlikesi vardır.
İLETİŞİM KAMUSAL ALANIN “MOTOR”U
Kitle toplumlarındaki demokrasi için hem temel bir analiz kavramı hem de deneysel bir gerçeklik olan siyasal iletişimin varlığı, siyasal teorinin bakış açısının beş yararını gösterir.
O öncelikle toplumsal gruplar arasında yapısal bir uzlaşmaz çelişki olmadığının kanıtıdır. Mübadele demek olan siyasal iletişim, dolayısıyla ötekinin, yani rakibin tanınmasıdır. O, çatışmalı politik söylemlerin alınıp verildiği bir mekanın var olduğunu kanıtlar. Birçok yazar demokrasinin ortaya çıkışının bir kamusal alanın inşası olgusuna bağlı olduğunu vurgulamışlardı. Ancak çoğunlukla, bir kitle toplumunda bu kamusal alanın işleyiş koşullarının artık birarada olmadığını tespit etmek için yapmışlardır bunu.
Kitle demokrasilerinde kamusal alanın niteliğinin bozulmasını açıklayan medyalar ve nabız yoklamaları her yerde hazır ve nazır iken, dün özgürce biraraya gelen bireylerin bugün bir tür yığın haline gelerek niteliklerinden sapmaları “kamusal”ın zayıflaması, değerini yitirmesidir.
Tersine, siyasal iletişim teorisi gösterir ki; kitle demokrasisi ölçeğinde sadece kamusal alan değil onun işleyi de yıkılmamıştır ve bu doğrudan doğruya siyasal iletişime bağlıdır. Medyalara ve nabız yoklamalarına gelince, bunlar 18. yüzyılda düşünülmüş haliyle kamusal alanı asla bozmuş değillerdir ama onun kökten farklı bir siyasal ve toplumsal çerçeveye uyarlanmasını sağlamışlardır. Siyasal iletişim, genişleyen kamusal alanın işleyişinin tek olmasa da muhtemelen en önemli koşullarından biridir.
Ancak, eleştirel analiz, dün gerçekten her tür nitelikle donatılmış olan bir sistemin doğasının bozulmasını ve zayıflamasını açıklamakta acele ederken, yukarıdaki yaklaşım nadiren işlenmiştir.
Siyasal iletişimin merkezî rolünün değerini vermek ek bir yarar sunar: Medyaların ve nabız yoklamalarının zorbalığı ile ilgili ebedi soruyu değiştirmek. Medyalar ve nabız yoklamaları ne siyaseti ne de siyasal iletişimi tahrip eder, aksine işleyişlerinin yapısal koşullarından biridir. Ayrıca, siyasal iletişimin ve daha geniş olarak demokrasinin ve kamusal alanın iyi işlemesi için her birinin etkin rolü birbirinden çok farklıdır ve farklı kalması gerekir.
İkinci yarar, söylemlerin gerisindeki aktörlerin öneminin yeniden keşfedilmesidir. Siyasal iletişimin odağında olan çelişkili mantıklar gerçekte aktörler tarafından canlandırılırlar. Öte yandan aktörlerin rolünün bu yeniden değer kazanması iletişimin yeniden değer kazanmasına paraleldir. Çünkü iletişim yapısal bir ihtiyaçtır, içinde oluşan söylemlerin dinamik ve istikrarsız bir mübadele süreci asla değildir. İletişim, aktörlerin en iyi biçimde iletişim kurdukları anlamına gelmez, ama o, aktörlerin modern demokrasinin işleyişini tartışma konusu etmeksizin birbiriyle çatıştıkları bir alandır.
Üçüncü yarar uç mantığın (iletişimin, haberleşmenin ve siyasetin) özerkliğini göstermektir. Bu özerklik demokrasi bakış açısının bir sonucudur. Kamuoyunun iletişim mantığı ile medyaların haber mantığı arasında doğan ayrılığı çağrıştırmak. Tarihsel olarak bu ikisinin birbirine bağlı olduğu görülmüştür, ama bugün özellikle haber sektörünün ve nabız yoklamaları endüstrisinin büyümesi arasında, bu iki tür haber arasındaki nitelik farklılıkları ortaya çıkmıştır. Medyaların siyasal demokratik projeye bağlı haberleşmenin değerinde şimdiye kadar olmadığı ölçüde güçlü bir meşruiyet bulurlarken, kamuoyu temsililiğin ve iletişimin meşruiyetine bağlı olmaktadır. Kamuoyunun bu kendi kendini atayışı, siyasal iletişim tarafından yerine getirilen temel rolü ortaya koyan nihai kazanımların herhalde en önemlilerinden biridir. Bu kendi kendini atama, kamusal alanın 18. yüzyıldan bu yana işleyişinin olduğu kadar aynı zamanda siyasal oyunun zor üstesinden gelinir, ama kaçınılmaz sıkıntı ve sorunlarının tümü için zorunlu referans kavramı olan kamuoyunun statüsündeki değişimi ifade eder.
Bir başka deyişle, çelişik söylemlerin özerk alışverişine bağlı olarak siyasal iletişimin ortaya çıkışı, demokrasilerimizdeki iki niteliksel değişimi ifade eder. Bir yandan 18. yüzyıldan beri birbiriyle ilişkili olan kamuoyu mantığı ile medyaların mantığı arasındaki ayrılma, öte yandan kamuoyunun temsili sorununda üç mantığın birbiriyle çelişen durumu.
Dördüncü yarar, siyasal iletişimin bu kavramının temel olarak değişken olduğunu göstermektir. Siyasal iletişim ideali bu ardarda gelen üç mantık arasında bir tür gerilim eşitliğidir; ancak bu denge enderdir çünkü bu üç söylem mantığı aynı ritme uymazlar ve tarihsel bağlam durmaksızın dengesizlik etkenleri ortaya çıkarır. Bu nedenle siyasal iletişim dinamik bir analiz modelidir ve siyasal sistemin durumunun bir açıklayıcısı olur. Dengesizlik durumları çok sayıda ve çoğu kez tehlikelidir, ama yerin darlığından bunları burada izah etmek kolay değildir.
Bu siyasal iletişim teorisinin beşinci yararı, demokrasilerimizde iletişim temel bir rol oynuyorsa da siyasetin her zaman egemen olduğunu göstermektir. İletişim politikanın yerini tutmaz sadece onun varolmasını sağlar ve hatta şu hipotezi öne sürebiliriz ki siyasal iletişimin işleyişini bu düzeyde tanıma demokrasinin iyi işlemesinin bir işareti ve bir tür siyasal olgunluktur. Zorunlu olarak çelişik çıkarların çekip çevrilmesinde deyimin tam ya da kabul edilmiş anlamıyla olgunluk, siyasal iletişimin tamamlayıcı iki parametresidir.
Bundan başka medyalarda olduğu gibi siyasal iletişimin de bir hafıza fonksiyonu oluşturduğu sonucuna varabiliriz. Basitçe ifade edersek, siyasal iletişimin bunu yapması, medyalarınkinden çok daha fazla parametre içerdiğinden ötürü çok daha karmaşıktır. Amaç aynıdır; siyasal iletişimin her andaki durumunu yapısal dengesizlik tehlikelerini olduğu kadar güç ve güçsüzlükleri, farklı mantıkların birbirini dengeleme tarzını kavrayabilmek. Doğal olarak bu hafıza fonksiyonu siyasetin üç (seçim, olağan hal, buhran) durumunda farklıdır ancak bunların herbirinin içindeki denge ve dengesizlikleri kavramak için çok faydalı olabilir.
Siyasal iletişimin not defteri bir bakıma sadece siyasetin değil daha genel olarak demokratik sistemin verili andaki bir fotoğrafını oluşturur.
Sonuç olarak siyasal iletişim, üç eşanlı olguyu biraraya getirir. O, meşru olarak kendisini ifade etme izni verilmiş aktörlerin karşılıklı söylemleri aracılığıyla her gün görülebilir olan bir gerçekliktir. Öte yandan, siyasete katılan niceliklerin ve siyasal davranışın konusunu oluşturan sorunların sayısal artışıyla birlikte demokrasinin yaygınlaşması ayrıca nabız yoklamaları ve medyalarla birlikte siyasal oyunun görünürlüğünün artışıyla ilişkili olan siyasetin yeni bir işleyiş düzeyidir. Ve nihayet, çoğulcu kitle demokrasisinin işleyişi için kaçınılmaz olan kamusal alanın farklı bir kavramıdır. Bir başka deyişle siyasal iletişim hem işleyiş düzeyinde görülebilir bir olgudur hem de çağdaş siyasal olgulara uygun bir kavramdır.
Bir altın kaynaşma çağı idealini hayal eden ya da aksine manipülasyonun saltanatı kehanetinde bulunan çok zorlama bir iletişim teorisini bir yana bırakarak siyasal iletişim teorisi, siyaseti de rahatlatır. Hatırlatır ki, iletişimin ve dünya görüşlerinin kaçınılmaz biçimde birbirine yaklaştığı bu çağda dahi siyasetin temeli, birinin ötekiler üzerinde zaferini sağlama amacına matuf görüş çatışması olmakta devam eder.
Sonuç olarak siyasal iletişim, siyasal akıldışılığın iletişimsel bir çerçevede düzenlenmesinin bir etkeni olarak kendini gösterir.
(Hermes [Le Nouvel Espace Public] no.4, 1989.
Dominique Wolton Çevirenler HÜLYA TUFAN - ÖMER LAÇİNER)