Tıpkı kişilerin olduğu gibi kurumların da itibarı var. Üstelik kurumsal itibarı yönetmek kişisel itibarı yönetmekten zaman zaman daha zor. İşte kurumsal itibar yönetimi konusunda dikkat edilecek noktalar...
İTİBAR YÖNETİMİ ZOR BİR İŞ MİDİR?
Sizce bir şirketin itibar kazanmasıyla bir kişinin itibar kazanmasının yolları aynı mıdır? Yoksa şirketlerin dünyasındaki kurallar bizim özel ilişkilerimizden farklı mıdır?
Sadece şirketler için değil, konumları, kıdemleri ya da önemleri ne olursa olsun herkesin en değerli varlığı, sahip olduğu itibarıdır.
İtibar, mantıksal gerekçeleri olan ama özünde duygusal bağ yaratan bir değerdir.
İtibar beraberinde güven getirir. Güven, dünya üzerindeki tüm ilişkileri en güçlü şekilde etkileyen belki de tek ortak paydadır. Güven, her ilişkinin kalitesini, derinliğini, gidişatını ve sonuçlarını derinden etkiler.
Güven üzerine yaptığı çalışmalarla ünlenen Stephen M.R Covey’in de vurguladığı gibi “Güven ortadan kalktığı zaman, en güçlü hükümetleri, en başarılı şirketleri, en etkin liderleri, en sağlam arkadaşlıkları, en kuvvetli karakterleri ve en büyük aşkları yok edebilecek tek şeydir.”
90’lı yıllara kadar, iş dünyasında biz ‘şeffaflığı’, şirketlerimizin finansal durumunu açıklamakla sınırlı olan bir uygulama olarak algılıyorduk. Oysa bugün hepimiz şeffaflığın yılda bir kez finansal rapor yayınlamaktan çok daha fazlası olduğunu iyi biliyoruz. İş dünyası olarak bizler her gün her yaptığımız işin hesabını topluma vermek zorundayız.
İtibarı düşük kurumların kurduğu ilişkiler, beraberinde kayıplar, problemler, yorgunluklar ve mutsuzluklar getirir. İtibarını kaybetmiş ilişkilerde alınan kararlar, verilen sözler ne kadar güvence verirse versin, insanı içten içe rahatsız eder, “Acaba altında gizli başka bir hesap mı var?” kuşkusunu yaratır.
Öte yandan yüksek itibarın beraberinde getirdiği saygınlık, inanç ve güven tüm işleri kolaylaştırır, engelleri ortadan kaldırır.
İtibar bir üzerimize giyeceğimiz ya da ödünç alacağımız bir elbise değildir. Dışarıdan içeriye (outside in) pohpohlamalarla elde edebileceğimiz bir değer olamaz. İtibar kazanmak, tutarlı davranmayı ve bir karakter bütünlüğüne sahip olmayı gerektirir.
Şirketler de sahip oldukları inançları ve değerleri dışarıya yansıttıkları (inside out) ölçüde itibar kazanır. Bu nedenle önce çevreyi kirletip sonra çevre dostu sosyal sorumluluk projeleri yapmakla itibar elde edilmez. Önce vergi kaçırıp sonra eğitime destek kampanyaları yaparak itibarlı olunmaz. Şirket içinde insanlara kötü davranıp gazetelere insan kaynakları politikası hakkında ahkâm kesmekle de itibar elde edilmez. Bu tarz şirketleri, en başarılı, en yetenekli halkla ilişkileri bile kurtaramaz.
İyi işler yapan her şirketin, yaptığı iyi işleri topluma anlatması gibi bir sorumluluğu vardır; çünkü toplum şirketlerin neyi nasıl yaptığını bilmek ister ve şirketler bu hesabı gönüllü olarak vermek zorundadır. Ama kirli işler yapan şirketlerin kendilerini “iyi kurumsal vatandaş” gibi anlatma çabaları, hiç sonuç elde edilmeyecek boş bir uğraştır. Hiçbir danışmanın, hiçbir iletişim şirketinin elinde, böyle kirli işler yapan bir şirketi itibarlı kılacak sihirli bir değnek yoktur.
İtibar aslında soyut bir nitelik olsa da tüm ilişkilerde somut sonuçlar doğurur. Reputation Institute CEO’su Charles Fombrun’un da vurguladığı gibi “İtibar iş sonuçları ve finansal değerlerle yakından ilgilidir. İyi itibar sermayeyi, kaliteli elemanları, müşterileri bir mıknatıs gibi çeker. Sonuçta iyi itibar sadece karlılık değil, yüksek potansiyel vaat eden bir gelecek olarak şirkete geri döner.”
Ben kurumlarda itibar yönetiminin, sadece kurumsal iletişim bölümlerince gerçekleştirilebilecek bir iş olmadığı düşüncesindeyim. Bir şirketin itibarı, ilişkiye girdiği bütün kişi ve kurumlar nezdinde oluştuğuna göre, şirketin her çalışanı teker teker şirketin itibarından sorumludur.
İtibar kazanmak sadece ödevlerimizi yerine getirerek elde edeceğimiz bir şey değildir. Artık tüketici olarak bizler markalardan sadece iyi ürünler yapmasını değil aynı zamanda bu markaların arkasındaki şirketlerin de iyi, güvenilir, dürüst, çevreyi kirletmeyen, vergi ödeyen, çalışanlarına ve tedarikçilerine iyi davranan şirketler olmasını istiyoruz. Bu koşulları yerine getiren şirketleri itibarlı şirketler olarak değerlendirip, tercihlerimizi onlardan yana kullanıyoruz.
Bugün artık bir şirketin itibarlı olması için sadece yanlış yapmaması yetmiyor. Sadece iyi ve güvenilir olmak, itibarlı olmak için yeterli değil. Toplum, şirketlerin kendi çıkarlarıyla toplum çıkarlarını dengelemesini istiyor. Şirketlerin her yaptığını, herkesin lehine olacak şekilde yapmasını istiyor. (Toplum Sosyal Sorumluluğu Devletten Değil Şirketlerden Bekliyor)
İtibarlı olmak için, sadece kendi çıkarımıza uygun olan durumlarda değil, hayatın her yanında karakter bütünlüğü içinde yaşamamız gerekiyor. Kimsenin yönlendirmesine ihtiyaç duymadan, her koşulda doğruyu ve yanlışı bulabilenlerin yani pusulası kendi içinde olanların, sosyal statüleri ne olursa olsun itibarlı kişiler olacaklarına inanıyorum.
Doğru ve yanlış, bize başkasının göstereceği bir istikamet değildir. Eğer istersek hepimiz doğruyu ve yanlışı bulabiliriz. İtibarı belirleyen tutum ve davranışlar evimizde, arkadaş çevremizde hangileriyse, iş hayatında da aynılarıdır. İtibar, öyle temel değerler üzerine inşa edilir ki bunlar, her yer her ortam her zamanda aynıdır, hiç değişmez.
İtibarın temelleri, annemizin babamızın bize henüz çocukken öğrettikleri erdemler üzerine kuruludur. Doğrunun ve yanlışın ne olduğunu bulmak için başkasına bakmaya gerek yoktur. En büyük şirkette de en küçük arkadaş gurubunda da itibarın özü aynı temel değerler üzerine kuruludur. Dürüst olmak, iyi niyetli olmak, diğerinin çıkarını kendi çıkarın gibi gözetmek, şeffaf olmak, hesap vermede gönüllü olmak, sadece bugünü değil yarını da düşünerek davranmak, itibarlı olmaya yeter.
Elbette Fombrun gibi ustaların ne dediği önemlidir ve onların söylediklerine önem vermeliyiz; ama itibar konusu belki de iş hayatının öğrenilmesi en kolay konularından birisidir: İş hayatında itibarlı olmak için, ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiği bize ailelerimizin ve ilkokulda öğretmenlerimizin öğrettikleri temel ahlaki değerlerde saklıdır.
İtibarlı olmak, bireysel ve kurumsal sorumluluklarımızı sevmekle ve karakter bütünlüğümüzü hayata geçirilmekle elde edilir.
İtibarlı olmak, girdiğimiz her ortamda “iyiliğin” yanında taraf tutma cesaretini göstermekle elde edilir.
Yazar: Temel Aksoy
Kaynak: http://www.temelaksoy.com
0 yorum:
Yorum Gönder