29 Ocak 2014 Çarşamba

Kriz Etmenleri ve Nedenleri

Bir örgütü kriz durumu ile karşı karşıya bırakan çevresel değişimlere zamanında ve gereğince uyum sağlayamama, bilgisizlik ve iletişimsizlik durumları, yetersiz ve hatalı eğitim faaliyetleri, yetersiz haberleşme ve koordinasyonsuzluk gibi bir çok kaynak ve neden bulunmaktadır. Bunlardan bazıları diğerlerine göre daha büyük ve tehlikeli sorunlar yaratabilmektedir, ancak unutulmaması gereken nokta her birinin örgütü çeşitli düzeylerde tehdit altına soktuğudur.
Örgütleri kriz ile karşılaştıran, krize kaynak olarak gösterilebilecek etmenler örgütün iç ya da dış çevresinden beslenebilmekte ayrıca iç ve dış çevre faktörlerinin etkileşimi de krize ilişkin bir zemin hazırlayabilmektedir.

İç Çevre Faktörleri ve Kriz
Kurumların krizle karşılaşmalarına kaynaklık eden birçok etmen, o örgütün işleyişi, yönetim tarzı, sahip olduğu insan kaynağının özellikleri, kültürel şebekesi gibi kendi iç dinamikleriyle ilintili olabilmektedir. Örgüt içindeki bu dinamikler kendi başlarına krize kaynaklık edebileceği gibi aynı zamanda, başka etmenler nedeniyle karşılaşılan krizlerin etki alanlarının genişlemesi, boyutlarının büyümesi gibi olumsuz durumları da körükleyebilmektedir. Yani, örgütün yapı ve işleyişinden kaynaklanan problemler çevresel şartlarla birleşince örgütün krizle karşılaşma riskini ve krizden etkilenme oranını artırmaktadır.
Krize kaynaklık eden iç çevre faktörlerini incelerken üzerinde durulması gereken ilk nokta örgütün çevresel gelişmeleri takip ederken izlediği genel tutumdur. Çünkü örgütlerin takındığı reaktif ya da proaktif tutuma göre değişiklikleri izleme, olayları yorumlama, söz konusu değişikliklere yönelik plan ve programlar geliştirme biçimleri de önemli farklılıklar göstermektedir. Özellikle reaktif bir tutuma sahip örgütlerde, krize ilişkin öngörme mekanizmalarına yeterince önem verilmemesi, kriz durumuna ilişkin olarak alınan sinyallerin ciddiye alınmaması hatta yönetim tarafından bizzat yok sayılması, gelişmelerin sağlıklı bir biçimde takip edilememesi gibi problemlerle daha sık karşılaşılmakta ve bu nedenle de örgütün krizle karşı karşıya kalma ihtimali güçlenmektedir.
Kriz durumuna düşmek istemeyen örgütlerin çevresel gelişmeleri izlemeye yönelik proaktif bir tutum geliştirmeleri uygun olmakta yani; gelişim ve değişimleri yakından izlemeleri, örgüt yapısını bunlara uygun biçimde değiştirip geliştirebilecek plan ve programlar üretmeleri, krize ilişkin olarak alınan uyarı ve sinyalleri görmezden gelme ya da inkâr etme yerine bunları dikkate alan bir yapı içinde hareket etmeleri önerilmektedir.
Kurumların yaşamını sürdürebilmesi ve başarı sağlayabilmesi için bütün politika ve eylemleri de içeren, sağlam inançların bulunması gerekmektedir. Kurumun kültürel şebekesindeki her türlü olumsuzluk; çalışanlar, iş yapma biçimleri, örgüt içi ve dışı ilişkiler, örgütsel iletişim, örgütsel performans vb. üzerinde yansıma bulmakta ve söz konusu süreçlerin amaçlara uygun biçimde işlemesine engel olmaktadır. Bu noktadan hareketle, örgütün sahip olduğu kültürel yapı ve şebeke ile ilgili olan sorunların ya da kültürün güçsüz yanlarının krizle karşılaşma ve/veya yaşanan krizlerin etkisini çok daha derinden hissetme anlamında önemli bir iç çevre faktörü olduğunu söylemek mümkündür.
Krize kaynaklık eden bir diğer örgüt içi faktör de örgütlerin kendi yaşam eğrilerinde bulundukları yerdir. Bildiğimiz gibi örgütler, doğuş, gelişme, olgunlaşma, gerileme ve çöküş olarak adlandırılan çeşitli evreler yaşamaktadır. Ve sayılan her bir farklı evre kendine özgü bir takım temel dinamiklere, uygulama alanlarına ve yönetim tarzlarına sahip olmaktadır. Örgütlerin o anda bulundukları hayat evresinin temel dinamiklerine uygun davranış kalıpları geliştirememesi, krizle karşılaşma riskini arttırmaktadır.
Örgütlerde karar alma ile ilgili mekanizmaların örgüt merkezinde toplanması, örgütsel otorite ve yetki kullanımının örgütün geneline yayılmak yerine yine merkezde ve tek elde bulundurulması, örgütleri merkezileştirmektedir. Merkezileşme durumu ve derecesinin artması ise örgütlerin krizle karşılaşmalarına neden olan önemli bir iç çevre faktörü olarak görülmektedir. Çünkü böylesi bir merkezileşme eğilimi, örgütsel ve yönetsel faaliyetlerde, formelleşme derecesini yükselten, insiyatif kullanımına uygun bir ortam yaratmayan, yapılması gereken işleri karmaşıklaştıran, iş görme hızını yavaşlatan ve bu nedenle de acil tepkiler verilmesi gereken durumlarda örgütü zor durumda bırakan bir bürokrasi anlayışını beraberinde getirerek krize zemin hazırlamaktadır.
Örgütlerdeki hiyerarşik yapılanmalardan kaynaklanan problemler de krize kaynaklık eden önemli iç çevre faktörlerinden bir tanesidir; çünkü, hiyerarşik yapılanma örgüt içinde sağlıklı ve etkin bir iletişim akışını engelleyip örgütün kriz yaşama ihtimalini güçlendirebilmektedir. Örgüt içinde sağlıklı bir iletişim ortamının yaratılamaması gerilim, stres ve bunlara bağlı verimsizlik durumlarını beraberinde getireceğinden örgüt için önemli bir kriz tehdidi olmaktadır. Ayrıca örgütte çalışanlara ve yürüttükleri faaliyetlere ilişkin kontrol mekanizmalarının nasıl işlediği de iç çevre faktörleri içerisinde dikkat edilmesi gereken bir noktadır; çünkü, çok sıkı bir kontrol mekanizması ve dar bir kontrol alanı çalışanların kendilerini baskı altıda hissetmelerine ve kendilerine yeterince güvenilmediği düşüncesine neden olacağı için gerginlik ve huzursuzluğa, çok gevşek bir kontrol mekanizması ve geniş bir kontrol alanı ise başı boşluğa neden olabileceğinden potansiyel birer kriz tehdidi olabilmektedir.
Örgütsel yapı-kriz ilişkisi içinde üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta da örgüt yapısının ne derece esnek olduğudur. Örgütlerin krizle karşılaşmalarında mekanik sistem mantığı içinde yapılanmaları ve bu yapılanmaya bağlı olarak da çevresel değişimlere uyum sağlayamamaları dikkat çekici bir iç çevre faktörü olarak değerlendirilmektedir. Özellikle de günümüz iş piyasalarındaki gelişim ve değişim hızını, küreselleşme ve rekabet sürecinin etkilerini düşündüğümüzde örgütlerin değişime uyum sağlamalarının ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Oysa ki mekanik örgüt yapıları bu değişimin hızına uyum gösterebilecek bir esneklik avantajı yaratmamakta ve bu yönü ile de örgütü kriz durumuna sürükleyebilmektedir. Günümüz örgütlerinin krizle karşılaşma ihtimallerini düşürebilmek için organik sistem tarzında örgütsel ve yönetsel etkinlikler yürütmeleri gerekmektedir.
Kurum ya da kuruluşta üst yönetim tarafından benimsenen yönetim anlayışı ve üst yönetimin sahip olduğu otoriteyi nasıl kullandığı, çalışanların motivasyon ve performansları üzerinde etkili olmaktadır. Eğer yönetim anlayışı ve otoriteyi kullanma biçimi, çalışanların motivasyon ve performanslarını olumlu yönde etkileyecek biçimde kullanılmıyor ise örgüt içinde moralsizlik, huzursuzluk, verimsizlik gibi istenmeyen durumlar ortaya çıkarak çalışanların örgüte bağlılıklarını azaltmakta ve örgüt için bir kriz tehdidi oluşturabilmektedir.
Yöneticilerin, örgütlerin krizle karşılaşmalarına neden olabilecek hatalarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
          Yöneticilerin gelmekte olan krizi görememeleri ve/veya gördükleri kriz sinyallerini yok saymaları
          Yöneticilerin tahmin etme ve sezgi gücünün zayıf olması
          Yöneticilerin hızlı çevre değişimlerinde yavaş kalması
          Yöneticilerin çevredeki gelişmeler hakkında bilgi toplama yetersizliği
          Üst düzey yöneticilerin ölmesi veya plansız bir şekilde örgütten ayrılması
Örgütlerin bilgi toplama konusundaki eksiklikleri ve yetersiz çevre analizleri de krize kaynaklık eden iç çevre faktörlerindendir. Bilgi toplama ve toplanan bilgiyi değerlendirme konusunda başarılı olamayan örgütlerde bilgi eksikliğine bağlı olarak karar alma sürecinde çeşitli aksamalar ve hatalar yaşanmakta, uygulamalar konusunda alternatiflerin belirlenmesi güçleşmekte ve dolayısıyla da örgütün değişim ve gelişimler karşısında harekete geçme hızı yavaşlayarak krize zemin hazırlanmaktadır.

Dış Çevre Faktörleri ve Kriz
Kurumların kendi iç dinamikleri dışında dış çevre faktörleri de örgütsel krizlere kaynaklık edebilmektedir. Günümüzde örgütler açık sistem yaklaşımı içinde hareket eden toplumsal birer organ olarak değerlendirilmekte ve dış çevrelerinden bağımsız hareket etmeleri mümkün olmamaktadır. Bu nedenle de dış çevrede meydana gelen her türlü değişim ve gelişim örgütler için hem potansiyel fırsatları hem de krize neden olabilecek tehditleri içinde barındırmaktadır. Kurumlar sürekli değişen, dinamik bir çevrede yaşamaktadır. Bu değişim karmaşıklık ve belirsizliğe neden olarak yönetsel kararların kalitesini azaltıp örgütü krizlere sürükleyebilmekte; ayrıca çevresel faktörlerin hızla değişmesi, söz konusu değişikliklere hızlı bir biçimde uyum sağlamayı gerektirdiğinden, uyum sorunları da krize zemin hazırlayabilmektedir.
Örgüt dışı faktörler içinde söz edilmesi gereken en önemli noktalardan biri doğal faktörlerdir. Bildiğimiz gibi fiziki ortam örgütlerin dış çevrelerini oluşturan alanlardan bir tanesidir ve krize kaynaklık eden doğal faktörler de söz konusu fiziki ortamla ilgili beklenmedik değişimler olarak değerlendirilmektedir.
Doğal faktörler, örgüt yönetimleri tarafından kontrol edilmesi mümkün olmayan iklim, toprak, su, çevre kirliliğine vb. bağlı olarak ortaya çıkan ani felaketler olarak krize zemin hazırlamaktadır. Doğal faktörler, deprem, yangın, su baskınları gibi sadece örgütü değil, aynı zamanda toplumu da etkileyen olağandışı durumlar olması bakımından dikkat çekicidir. Doğal faktörleri krize kaynaklık eden diğer etmenlerden ayıran bir diğer özellik de etkisinin çok daha derin ve uzun süreli olarak hissedilmesi ve krizin gelişimine ilişkin belirti ve uyarıların olmaması, erken uyarı sistemi ve kriz önleme mekanizmalarının kullanılamamasıdır. Ancak burada üzerinde önemle durulması gereken nokta, doğal faktörlerden kaynaklanan krizlerin önüne geçilmesinin imkânı olmamasına rağmen bu faktörlerden kaynaklanabilecek potansiyel krizlere ilişkin tüm tedbirlerin alınması ve krizlere hazırlıklı olunması gerekliliğidir.
Dış çevre faktörlerinden biri de ekonomik faktörlerdir. Kurumun içinde çalıştığı ekonomik sistem, örgütün karşılaşabileceği belirsizlik ve karmaşıklık derecesini etkilemektedir. Merkezi planlı ekonomilerde, ekonomik birimlerin (örgütler) davranışları merkezi otorite tarafından belirlendiğinden ve tüm ekonomik sistem belirli planlı ve düzenlemelere dayandığından örgütlerin karşılaşabileceği belirsizlik ve karmaşıklık derecesi, devlet müdahalesinin bulunmadığı ve ekonomik oluşumların bir çok bağımsız öğenin etkileşimiyle gerçekleştiği pazar ekonomilerindeki bir örgütün karşılaşabileceği belirsizlik ve karmaşıklık derecesinden daha azdır. Diğer yönden ekonomik koşulların niteliği de örgütü etkiler. Ekonomik dalgalanmalar ve düzensizlik, arz-talep dengesini bozarak örgütün kullanacağı güdülerin ve satacağı ürünlerin fiyat ve miktarını, yatırım kararlarını, kâr marjlarını vb. etkileyebilmektedir.
Teknolojik faktörler de örgütleri etkileyen en önemli dış çevre faktörlerinden bir tanesidir. Özellikle teknolojik değişme ve gelişme hızının çok arttığı günümüz koşullarında söz konusu değişim ve gelişimleri takip edememek, yeni teknolojiye uyum gösterememek örgütleri krizle karşı karşıya bırakabilmektedir.
Teknoloji örgüt açısından çeşitli olumlu sonuçları beraberinde getirmektedir ancak teknolojinin örgüt, özellikle de örgütün sahip olduğu insan kaynağı üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabildiğini de söylemek mümkündür, çünkü; teknolojideki tüm gelişmeler örgütteki insan kaynağının sahip olduğu bilgi ve becerileri geliştirmesini gerektirmekte buna bağlı olarak da ciddi bir uyum sorunu getirmektedir.
Çalışanların teknolojik gelişmelere gerektiği şekil ve sürede uyum sağlayamadığı durumlarda stres faktörü ortaya çıkmakta ve böylesi bir ortam da krize kaynaklık edebilmektedir.
Teknolojideki gelişim ve değişimler, örgütlerin iş görme yöntemleri, üretim süreçleri vb. pek çok alanda değişiklikler yapılmasına neden olmaktadır. Söz konusu değişim ortamı çalışanların kararsızlık, kuşku gibi duygularını harekete geçireceğinden teknolojiye ve teknolojinin beraberinde getirdiği değişime karşı direnç hareketi ortaya çıkarak örgütü krize sürükleyebilmektedir. Ayrıca yeni teknoloji, örgütün sunduğu mal ve hizmetlerin yerine ikame edilebilir yeni mal ve hizmetler çıkarmış ise örgüt için kriz kaçınılmaz bir son olarak görülmektedir.
Teknoloji-kriz ilişkisine bir başka yönden baktığımızda teknolojinin takip edilip örgütte uygulanmasının yaratabileceği sorunlar dışında, örgütün teknolojik gelişmeleri takip edememesinden kaynaklanan sorunların da krize neden olabileceğini söylememiz mümkündür. Böylesi bir durum örgütün rakipleri karşısında güç ve pazar kaybetmesine neden olabileceğinden önemli bir kriz kaynağı olarak görülmektedir.
Hukuksal ve siyasal faktörler de bir dış çevre faktörü olarak krize kaynaklık edebilmektedir. Bu iki alanda meydana gelen her türlü değişiklik örgütlerin yaşamlarını, çalışma sahalarını, iş görme biçimlerini, işçi-işveren ilişkilerini yakından ilgilendirmekte ve örgütü olumlu ya da olumsuz anlamda etkileyebilmektedir.
Büyüklükleri, çalışma sahaları, amaç, politika vb. pek çok şeyleri birbirinden farklı da olsa tüm örgütler, çalışmalarını yürüttükleri yerlerde geçerli olan hukuk sisteminden etkilenmekte; faaliyetlerini orada geçerli olan kanunlar, tüzükler, kararnameler gibi düzenleyici ve yönetici kurallar çevresinde sürdürmektedirler. Bu anlamda mevcut hukuk kurallarında yapılan her türlü değişiklik örgütler açısından bağlayıcı bir nitelik taşımakta, örgütün çalışmalarını bu değişiklikler doğrultusunda düzenlemesi gerekmektedir. Aksi bir durum örgütler açısından potansiyel bir kriz durumu yaratabilmektedir.
Hukuksal düzenlemeler dışında örgütün çalışmalarını sürdürdüğü bölgelerdeki politik risk durumları da önemli bir kriz kaynağı olarak değerlendirilmektedir.
Bir dış çevre faktörü olarak toplumsal ve kültürel faktörler ise toplumun değer, beklenti ve yaşam tarzlarındaki değişmeleri içermektedir. Söz konusu yönlerde meydana gelen değişim ve sorunlar da örgütleri krize sokabilmektedir. Bu nedenle örgütlerin iş yaptıkları alanlardaki toplumsal ve kültürel yapıyı doğru analiz etmeleri, değişiklikleri gözlemlemeleri ve bunlara uygun faaliyetler yürütmeleri gerekmektedir.
Dış çevre faktörleri içerisinde değinilebilecek önemli noktalardan biri de uluslararası çevre faktörüdür. Uluslararası çevre faktörü, günümüz örgütleri için en ciddi kriz tehditlerini barındırmakta ve giderek çok daha fazla sayıda örgüt uluslararası çevre faktörü içinde değerlendirilebilecek olan değişimler nedeniyle krizle karşı karşıya kalmaktadır.
Uluslararası çevre faktörünün örgütler için önemli bir potansiyel kriz kaynağı olmasına neden olan küreselleşmedir. Özellikle son 20 yıldır dünyada yaşanan küreselleşme eğilimleri, dünya düzenini alt üst etmiş; bir çok kavram, değer, oluşum ve uygulamayı yok ederken her alanda kendine özgü yeni düzenlemeleri ortaya çıkararak krizlere gebe bir iş ortamı yaratmıştır. Küreselleşme dünya çapında bir yapısal değişim yaşanmasına neden olmuş ve halen de olmaya devam etmektedir. Bu değişmelere ayak uydurabilme çabaları da örgütler için bir kaos ortamı yaratarak çok ciddi krizlerin yaşanmasına neden olmuştur. Küreselleşme süreci, örgütlerin iş yaptıkları alanların genişlemesine ve ayrıca da tüm ekonomik, sosyal, hukuksal birimlerin birbirleriyle sürdürdükleri ilişkilerin artmasına hatta dünya üzerindeki tüm ekonomik örgütlerin birbirleriyle eklemlenmesine neden olmuştur. Bu anlamda küreselleşme, dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen değişmelerin, hızla her yere dağılımını kolaylaştıran, bir sistemin herhangi bir birimde meydana gelen sorun ya da krizin çok kısa bir süre içinde dünya üzerinde bir çok noktaya sıçramasına neden olan bir ortam yaratmıştır. Küreselleşme sürecinin en yoğun olarak etkilediği alanlardan bir tanesi de rekabet anlayışı olmuş ve ortaya çıkan yeni küresel rekabet anlayışına ilişkin uyum sorunları örgütler için önemli bir kriz tehdidi oluşturmuştur.
Küreselleşme, rekabetin sınırlarını genişletmenin yanı sıra rekabete ilişkin anlayışın değişmesine de neden olmuştur. Öyle ki, küreselleşme ve küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan dinamiklerin etkisiyle fiyat odaklı rekabet anlayışından uzaklaşılıp müşteri odaklı bir rekabet anlayışına doğru geçiş yaşanmıştır. Günümüzde de örgütlerin yaşadıkları pek çok kriz müşteri kaynaklı bir özellik göstermekte ve müşterilerinin beklentilerini gereği gibi karşılayamayan örgütler kaçınılmaz bir son olarak krize sürüklenmektedir. Küresel rekabet ortamı, örgütlerin rekabet avantajı sağlayabilmesi ve hatta varlıklarını devam ettirebilmesi için rekabetten rekabet üstü kavramına geçiş yapmayı zorunlu kılmıştır. Rekabet üstü olmak, doğrudan doğruya kavram ve fikir geliştirmeye dayanmakta; geliştirilen yeni kavram ve fikirler de müşteri için değer yaratılabilmesine zemin hazırlamaktadır. Bu anlamda küreselleşme süreci, müşterileri için değer yaratamayan yani rekabet üstü bir anlayış sergileyemeyen örgütler için birçok potansiyel kriz tehdidi barındıran bir ortam yaratmış ve bu ortama uygun değerler sunamayan örgütlerin müşteriden kaynaklanan krizlerle karşılaşma riskini artırmıştır. Görüldüğü gibi küreselleşme süreci, uluslararası çevre faktörü üzerinde önemli yapısal değişikliklere neden olarak bu faktör nedeniyle karşılaşılabilecek krizlerin hem sayısını hem de etkisini artırmıştır. Küreselleşme ve yarattığı sonuçlar dışında uluslararası pazarda oluşan fiyat dalgalanmaları, savaş vb. olaylar, arz-talep değişiklikleri bunları izlemekte başarısız kalan bir örgüt için kriz ortamı hazırlayabilmektedir.
Kriz ve dış çevre faktörleri arasındaki ilişkiyi incelerken iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve bunların sonuçlarından da söz etmek gerekmektedir. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde günümüz dünyasında sır ya da gizligibi kavramlar anlamını yitirmiş ve dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir olay ya da sorun eş zamanlı olarak tüm dünyada bilinir hale gelmiştir. Bu noktada örgütlerin kendi içlerinde ya da küçük çaplı olarak yaşadıkları ancak su yüzüne çıkarmak istemedikleri krizleri gizli tutmanın, kamuoyundan saklamanın imkânı kalmamıştır. Yaşanan sorun ve krizlerin özellikle medya aracılığıyla geniş kitlelere duyurulması hem krizlerin yayılım alanını genişleten hem de etkilerini derinleştiren bir ortam yaratarak önemli bir dış çevre faktörü olmuştur.

Buraya kadar anlatılan iç ve dış çevre faktörlerinden herhangi biri tek başına bir krize neden olabileceği gibi iç ve dış çevre faktörlerinin etkileşim içine girdiği ve birlikte örgütü krize sürükledikleri de görülebilmektedir. Krizle karşılaşmamak için örgüt yönetimlerinin tüm bu çevresel koşulları sürekli ve sistemli bir biçimde takip etmesi, değişiklikleri, gelişmeleri izleyip örgütün yönünü bunlara göre ayarlaması gerekmektedir. Aksi taktirde kaçınılmaz son olan krizle karşılaşılması son derece kuvvetli bir ihtimal olmaktadır.


www.anadolu.edu.tr

0 yorum:

Yorum Gönder