13 Haziran 2014 Cuma

Halkla İlişkiler Açısından Siyasal Hesap Verilebilirlik Nedir?


Hesap verilebilirlikle ilgili tüm alanlarda olduğu gibi siyasal hesap verilebilirlik de ilk olarak kamu otoritelerinin, halka hesap vermesi amacıyla uygulanmaya başlanmıştır. Bu nedenle siyasal hesap verilebilirlik, siyasetçiler ve siyasal partiler açısından ele alınarak; “Bakanlara ve parlamentoya veya yerel yönetimler gibi diğer seçilmiş yapılara ve bu kuruluşlar aracılığıyla sonunda seçmenlere karşı açıklamalarda bulunarak, sonuçların üstlenilmesini ifade etmektedir (Scott 2000: 42).
Halkla ilişkiler birimleri kamu sektöründe veya özel işletmelerde kişiler veya kurumlar yararına çalışan uzmanlardan ve kimi zaman da akademisyenlerden oluşmaktadır. Halkla ilişkiler faaliyetleri genellikle, meşruluk, etik değerlere uygunluk ve sosyal sorumluluk ilkeleri açısından değerlendirilip “doğru veya yanlış “ “nesnel veya öznel” ya da ticari veya kamu yararı gözeten gibi sıfatlarla nitelendirilebilmektedir. Ancak halkla ilişkiler uygulamaları ve kampanyaları halkla ilişkiler pratisyenleri açısından baktığımızda istisnalar dışında genellikle hukuki açıdan yargılanmayı ve cezalandırılmayı
gerektirecek sonuçlara yol açmazlar. Bu nedenle de halkla ilişkiler açısından da siyasal hesap verilebilirlik meslek etiği ve sosyal sorumluluk açısından belli kurallara uymak veya uymamak temeli üzerinden değerlendirilebilir.
Bu bakış açısından siyasal hesap verilebilirliği de halkla ilişkiler uygulamacıları açısından yeniden tanımlayarak; “bir siyasal partinin, siyasal hareketin ya da siyasetçinin halkla ilişkiler faaliyetlerini gerçekleştiren kurum veya kişilerin, başta seçmenler olmak üzere doğrudan veya dolaylı biçimde etki alanında olan tüm kamulara karşı açıklamalarda bulunması ve faaliyetlerinin sonuçlarını üstlenmesi yükümlülüğü” olarak tanımlayabiliriz. Bu noktada hesap verilen otoritenin kim olacağı konusunda
halkla ilişkiler açısından belirlenmiş kurumların varlığından söz etmek oldukça güçtür.
Bununla birlikte, Halkla ilişkiler mesleği ile ilgili uluslararası ve ulusal düzeyde belirlenmiş olan IPRA Meslek Ahlakı İlkeleri, Atina Bildirisi, Lizbon Bildirisi, Roma Bildirisi, Helsinki Bildirisi ve TÜHİD Meslek Ahlakı İlkeleri, hesap verilebilirlik ilkesi açısından da önemli işleve sahiptirler. Ancak yapılan kimi çalışmalar pek çok halkla ilişkiler uzmanının bu meslek ilkeleri ile ilgili bilgi sahibi olmadığını göstermiştir (Okay ve Okay 2009: 547). Bu noktada mesleğin profesyonelleri, ironik biçimde meslek ilkelerini tanıtmakta yeterince başarılı olamamışlardır.
Siyasal halkla ilişkiler, kitle iletişim araçlarının kullanımına dayalı bir süreç olduğundan bu noktada bağımsız idari bir otorite olarak RTÜK’e önemli bir görev düşmektedir. Halkla ilişkiler ve siyasal iletişimle ilgili mesleki oluşum ve kuruluşlar da özellikle meslek etiği açısından hesap verilecek otoriteler olarak düşünülebilir.
Siyasal halkla ilişkiler uygulamalarının başarılı olup olmadığını anlayabilmek için kullanılabilecek yöntemlerden biri; iş, etik ve iletişim alanlarında performans ölçümü yapılmasıdır (Küçükkurt 1988:162). Bu ölçümle elde edilecek sonuçlar halkla ilişkiler uygulamalarının hesap verebilir olması açısından da ciddi veriler sunacaktır. Ancak siyasal iletişim sürecinde halkla ilişkiler uzmanlarının faaliyetleri sonucu ortaya çıkabilecek ve farklı kamuları olumsuz etkileyebilecek her türlü etkinin ölçümlenmesi ya da ölçümlenmesinin zorunlu olması bir önkoşul olmayabilir. Bu nedenle, genel olarak

kamuoyunu ve toplumun farklı kesimlerini farklı boyutlarda zarara uğratan, özellikle vicdanen olumsuz etkileyen her türlü faaliyet hesap verilebilirlik ilkesi bağlamında değerlendirilebilir.


Zübeyde Süllü
Selçuk İletişim Dergisi

0 yorum:

Yorum Gönder